Sayfalar

30 Mar 2015

Edip Cansever




GÜL KOKUYORSUN

gül kokuyorsun bir de
amansız, acımasız kokuyorsun
gittikçe daha keskin kokuyorsun, daha yoğun
dayanılmaz bir şey oluyorsun, biliyorsun
hırçın hırçın, pembe pembe
öfkeli öfkeli gül
gül kokuyorsun nefes nefese.

gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun
ve acı ve yiğit ve nasıl gerekiyorsa öyle
sen koktukça düşümde görüyorum onu
düşümde, yani her yerde
yüzü sararmış, titriyor dudakları
şakakları ter içinde
tam alnının altında masmavi iki ateş
iki su
iki deniz bazen
bazen iki damla yaz yağmuru
mermerini emerek dağlarının
şiirler söylüyor gene
ölümünden bu yana yazdığı şiirler
kızaraktan birtakım şiirlere
büyük sular büyük gemileri sever çünkü
ve odur ki büyüklük
şiir insanın içinden dopdolu bir hayat gibi geçerse
o zaman ölünce de şiirler yazar insan
ölünce de yazdıklarını okutur elbet
ve senin böyle amansız gül koktuğun gibi
yaşamanın her bir yerinde.

gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun
bu koku dünyayı  tutacak nerdeyse
gül, gül! diye bağıracak çocuklar bütün
herkes, hep bir ağızdan: gül!
ve her şeyin üstüne bir gül işlenecek
saçların, alınların, göğüslerin üstüne
yüreklerin üstüne
bembeyaz kemiklerin
mezarsız ölülerin üstüne
kurumuş gözyaşlarının
titreyen kirpiklerin üstüne
kenetlenmiş çenelerin
ağarmış dudakların
unutulmuş çığlıkların üstüne
kederlerin, yasların, sevinçlerin
ve her şeyin üstüne bir gül işlenecek.

bir rüzgâr, bir fırtına gibi esecek gül
yıllarca esecek belki
ve ansızın dünyamızı göreceğiz bir sabah
göreceğiz ki
biz dünyamızı gerçekten görmemişiz daha
geceyi, gündüzü, yıldızları
görmemişiz hiç
tanışmaya komamışlar bizi güzelim dünyamızla.

öyleyse dostlar bırakın bu yalnızlıkları
bu umutsuzlukları bırakın kardeşler
göreceksiniz nasıl
güller güller güller dolusu
nasıl gül kokacağız birlikte
amansız, acımasız kokacağız
dayanılmaz kokacağız nefes nefese.



Edip CANSEVER


Yapıt: Canan Berber

  Mendilimde Kan Sesleri
        
          Her yere yetişilir
          Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
          Çocuğum beni bağışla
          Ahmet Abi sen de bağışla.

          Boynu bükük duruyorsam eğer
          içimden böyle geldiği için değil
          Ama hiç değil
          Ah güzel Ahmet Abim benim
          insan yaşadığı yere benzer
          O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
          Suyunda yüzen balığa
          Toprağını iten çiçeğe
          Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
          Konyanın beyaz
          Antebin kırmızı düzlüğüne benzer
          Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
          Denizine benzer ki dalgalıdır bakışları
          Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
          Öylesine benzer ki
          Ve avlularına
          (Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
          Ve sözlerine
          (Yani bir cep aynası alım-satımına belki)
          Ve birgün birinin bir adres sormasına benzer
          Sorarken sorarken üzünçlü bir ev görüntüsüne
          Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
          Öyle bir cigara yakımına, birinin gazoz açmasına
          Minibüslerine, gecekondularına
          Hasretine, yalanına benzer
          Anısı ıssızlıktır
          Acısı bilincidir
          Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
          Gülemiyorsun ya, gülmek
          Bir halk gülüyorsa gülmektir
          Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi.
          Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
          Dirseğin iskemleye dayalı
          - Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben -
          Cigara paketinde yazılar resimler
          Resimler: cezaevleri
          Resimler: özlem
          Resimler: eskidenberi
          Ve bir kaşın yukarı kalkık
          Sevmen acele
          Dostluğun çabuk
          Bakıyorum da şimdi
          O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.
        
          Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
          Biz eskiden seninle
          istasyonları dolaşırdık bir bir
          O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar
          Nazilli kokardı
          Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası
          Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında
          Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
          Kadının ütülü patiskalardan bir teni
          Upuzun boynu
          Kirpikleri
          Ve sana Ahmet Abi
          uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
          Sofranı kurardı
          Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
          Cezaevlerine düşsen cigaranı getirirdi
          Çocuklar doğururdu
          Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
          O çocuklar büyüyecek
          O çocuklar büyüyecek
          O çocuklar...
          Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
          Umudu dürt
          Umutsuzluğu yatıştır
          Diyeceğim şu ki
          Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
          Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
          Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
          çocuklar, kadınlar, erkekler
          Trenler tıklım tıklım
          Trenler cepheye giden trenler gibi
          İsçiler
          Almanya yolcusu işçiler
          Kadınlar
          Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
          Ellerinde bavullar, fileler
          Kolonyalar, su şişeleri, paketler
          Onlar ki, hepsi
          Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
          Ah güzel Ahmet Abim benim
          Gördün mü bak
          Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
          Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
          Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
          Gelse de
          Öyle sürekli değil
          Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
          O kadar çabuk
          O kadar kısa
          işte o kadar.
        
          Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
          Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
          Mendilimde kan sesleri.
        
                            Edip Cansever




Şiirler
BİR GENELEV KADINI VE...
Girdi
Sırtında eski bir ceket vardı
Bir yerlerden sızmıştı sanki, gün ışığı gibiydi
Sarışındı
Önce bir süre kapının önünde durdu durdu
Gölgelendi, inceldi, beni gördü
Pek önemsemedim
Baktı, hiç konuşmadı
Oysa bir İsa tasviri gibi uçumluydu, güzeldi
Yer gösterdim, oturmadı
Bir sigara yaktım, ona da verdim
Aldı
Sigarasını ben yaktım
Kısa bir gülümseme yürüdü dudaklarından
Benim dudaklarıma da geçti
Çocuklar gibi kızardım
Öteki kızlar gülüştüler
Ben kendimi sevdim, güvendim
Saçlarımı düzelttim, göğsümü biraz kapadım
Bana elini uzattı, ellerimiz birbirine değdi
Sıcaktı, inceydi, kıskanırım anlatmaya bu eli
Ağır ağır odama çıktık.

Girdi
Açık pencereyi kapadım
Perdeyi çektim
Arkamı döndüm, yavaş yavaş soyundum
Bileğimdeki saati çıkardım
Sigaramı söndürdüm
Tam o zaman..
Zaman da değildi belki
Önce korkunç bir gözyaşı seli
Sonra alabildiğine bir kayalık
Kayaların üstünde bir kertenkele
Ardından bir ormanın uğultusu
Binlerce kanat sesi
Sağ elinde bir bıçak
Yok, hayır, bıçak da değildi
Vuran, ezen, öldüren bir el
Ve eller
Ve dişler
Kendimden geçtim.

Bir daha gelmedi, hayır, bir daha hiç gelmedi
Ama onunla ben
Ne zaman istedimse o zaman yattım.
         
 Edip Cansever







 Bu aralar ellerim hep üşür benim.
 Doktor "kansızlık" der, ben "sensizlik" derim...
     
          Edip CANSEVER


Hiç yorum yok: