Sayfalar

5 Nis 2015

Cemal Süreya


Şimdi, diyorum.
Şimdi.
Bir deniz,denizde vapur
gökyüzünde martı
semaverde çay olmalı
Bir de çaya yaren.

Cemal Süreya



Ertesi gün için birşey diyemem ama

Rakı içtiğin gün ölmezsin.










..Şu senin bulutsu sesin var ya
uçtan uca tersyüz ediyor geceyi......

..Şu senin tutkulu sesin var ya:
ortak güzellik artı yara izi....

Tutar ellerinden kaldırırsın
adı kötüye çıkmış tüm sözcükleri.

Yeni törenler gerek bize
yeni törenler -kimi zaman en eski.

..Şu senin dolayık sesin var ya
dondurma yiyen gürbüz bir kız gibi müstehcen..

..Şu senin alçaktan sesin var ya
pencereler var burnumun kemiğinde sızı,

Aşklar var unutulmamak için,
boğulmak için ilk sevgili...!

Cemal Süreya....



Mutlu olmanın yolunu, karşındakini mutlu etmek sanıyorduk...
Yanıldık !
Ne kadar mutlu ettiysek, o kadar yalnız kaldık ...

Cemal Süreya
"Okyanusta ölmez de insan, gider bir kaşık sevdada boğulur..."


"şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki"



8.10 Vapuru
Sesinde ne var biliyor musun?
Bir bahçenin ortası var,
Mavi ipek kış çiçeği,
Sigara içmek için,
Üst kata çıkıyorsun.

Sesinde ne var biliyor musun?
Uykusuz Türkçe var.
İşinden memnun değilsin,
Bu kenti sevmiyorsun,
Bir adam gazetesini katlar.

Sesinde ne var biliyor musun?
Eski öpüşler var,
Banyonun buzlu camı,
Birkaç gün görünmedin,
Okul şarkıları var.

Sesinde ne var biliyor musun?
Ev dağınıklığı var.
İkide bir elini başına götürüp,
Rüzgârda dağılan yalnızlığını,
Düzeltiyorsun.

Sesinde ne var biliyor musun?
Söyleyemediğin sözcükler var,
Küçücük şeyler belki,
Ama günün bu saatinde,
Anıt gibi dururlar.

Sesinde ne var biliyor musun?
Söyleyemediğin sözcükler var.

***
müsait zamanda uğrayıver yüreğime,
bir ara uzun uzun sev beni.
Gelmesen de olur;
Malum hayat işte..
Herkesin aşk'ı başından aşk'ın..!








- Hayatımda ilk kez birisi bana 'kendine çok dikkat et' dedi sadece. Anlamış onun kalbini taşıdığımı herhalde.

-Aklıma bile gelmiyorsun artık. O kadar kalbimdesin ki..


-Sana yolculuk yapmak istiyorum. Kes yüreğine giden bir bilet; “can” kenarı olsun.

San
Kırmızı bir kuştur soluğum
Kumral göklerinde saçlarının
Seni kucağıma alıyorum
Tarifsiz uzuyor bacakların

Kırmızı bir at oluyor soluğum
Yüzümün yanmasından anlıyorum
Yoksuluz gecelerimiz çok kısa
Dört nala sevişmek lazım

C.S. - 1957





Gidişini öperek uyandırdım bu sabah ayrılığı.
Fırından yeni çıkan bekleyişler satın aldım.
Kırmızı mavi ekoseli yalnızlığımı serdim masaya.
Manzaraysa ayrılığa sıfır!
İşte herşey hazır.
acılarımla iki lafın belini kırdık.
Yokluğunda bir kuş sütü eksik.
Yalnızlığım ve ben.
Seni çok bekledik..




bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde,
bir yanlışı düzeltircesine açmış;
gelmiş ta ağzımın kenarında
konuşur durur.


bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda,
güverteleri uçtan uca orman;
aldım çiçeğimi şurama bastım,
bastım ki yalnızlığımmış.
bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.




           Resim : Fikret OTYAM



Bir kadını ortadan ikiye böl…


Yarısı annedir,
Yarısı çocuk,
Yarası sevgili
Yarası Aşk.
Duyanlar bunu bilmez
Görenler anlamaz bunu !
Yarısı rivayettir,
Yarası gece.

Cemal Süreya





Sesinde ne var biliyor musun?
Bir bahçenin ortası var,
Mavi ipek kış çiçeği,
Sigara içmek için,
Üst kata çıkıyorsun.



Sesinde ne var biliyor musun?
Uykusuz Türkçe var.
İşinden memnun değilsin,

Bu kenti sevmiyorsun,
Bir adam gazetesini katlar.

Sesinde ne var biliyor musun?
Eski öpüşler var,
Banyonun buzlu camı,
Birkaç gün görünmedin,
Okul şarkıları var.

Sesinde ne var biliyor musun?
Ev dağınıklığı var.
İkide bir elini başına götürüp,
Rüzgârda dağılan yalnızlığını,
Düzeltiyorsun.

Sesinde ne var biliyor musun?
Söyleyemediğin sözcükler var,
Küçücük şeyler belki,
Ama günün bu saatinde,
Anıt gibi dururlar.

Sesinde ne var biliyor musun?
Söyleyemediğin sözcükler var.




KANTO !

Ben nerde bir çift göz gördümse
Tuttum onu güzelce sana tamamladım
Sen binlerce yaşayasın diye yaptım bunu
Bir bunun için yaptım
-Garson bira getir
Garsonun adı Barba

Ben nereye gittimse bütün zulumlardı
Bütün açlıklardı kavgalardı gördüğüm
Kötülüklerin büsbütün egemen olduğu
Namussuz bir çağ bu biliyorsun
-Garson rakı getir
Garsonun adı Hakkı

Sen belki de bir resimsin ne haber
Kırmızı bir Beykoz’un yanında duruyorsun
Yapın bir de ağaç yapmış yanına
Dallarına konsun diye kelimelerin
-Garson şarap getir

Garsonun hali harap




ÜSTÜ KALSIN
Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte.
Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım.
Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir...
Üstü kalsın...



AŞK
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı

Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullar
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karakoy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik

Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.

CEMAL SÜREYA







Hiç yorum yok: