Şimdi,
diyorum.
Şimdi.
Bir
deniz,denizde vapur
gökyüzünde
martı
semaverde
çay olmalı
Bir
de çaya yaren.
Cemal
Süreya
Ertesi
gün için birşey diyemem ama
Rakı
içtiğin gün ölmezsin.
..Şu
senin bulutsu sesin var ya
uçtan
uca tersyüz ediyor geceyi......
..Şu
senin tutkulu sesin var ya:
ortak
güzellik artı yara izi....
Tutar
ellerinden kaldırırsın
adı
kötüye çıkmış tüm sözcükleri.
Yeni
törenler gerek bize
yeni
törenler -kimi zaman en eski.
..Şu
senin dolayık sesin var ya
dondurma
yiyen gürbüz bir kız gibi müstehcen..
..Şu
senin alçaktan sesin var ya
pencereler
var burnumun kemiğinde sızı,
Aşklar
var unutulmamak için,
boğulmak
için ilk sevgili...!
Cemal
Süreya....
Mutlu
olmanın yolunu, karşındakini mutlu etmek sanıyorduk...
Yanıldık
!
Ne
kadar mutlu ettiysek, o kadar yalnız kaldık ...
Cemal
Süreya
"Okyanusta
ölmez de insan, gider bir kaşık sevdada boğulur..."
"şimdilerde
bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
yoksa
gururlu bir kişiyim aslında, inan ki"
8.10 Vapuru
Sesinde
ne var biliyor musun?
Bir
bahçenin ortası var,
Mavi
ipek kış çiçeği,
Sigara
içmek için,
Üst
kata çıkıyorsun.
Sesinde
ne var biliyor musun?
Uykusuz
Türkçe var.
İşinden
memnun değilsin,
Bu
kenti sevmiyorsun,
Bir
adam gazetesini katlar.
Sesinde
ne var biliyor musun?
Eski
öpüşler var,
Banyonun
buzlu camı,
Birkaç
gün görünmedin,
Okul
şarkıları var.
Sesinde
ne var biliyor musun?
Ev
dağınıklığı var.
İkide
bir elini başına götürüp,
Rüzgârda
dağılan yalnızlığını,
Düzeltiyorsun.
Sesinde
ne var biliyor musun?
Söyleyemediğin
sözcükler var,
Küçücük
şeyler belki,
Ama
günün bu saatinde,
Anıt
gibi dururlar.
Sesinde
ne var biliyor musun?
Söyleyemediğin
sözcükler var.
***
müsait zamanda uğrayıver yüreğime,
bir ara uzun uzun sev beni.
Gelmesen de olur;
Malum hayat işte..
Herkesin aşk'ı başından aşk'ın..!
***
müsait zamanda uğrayıver yüreğime,
bir ara uzun uzun sev beni.
Gelmesen de olur;
Malum hayat işte..
Herkesin aşk'ı başından aşk'ın..!
-
Hayatımda ilk kez birisi bana 'kendine çok dikkat et' dedi sadece. Anlamış onun
kalbini taşıdığımı herhalde.
-Aklıma
bile gelmiyorsun artık. O kadar kalbimdesin ki..
-Sana
yolculuk yapmak istiyorum. Kes yüreğine giden bir bilet; “can” kenarı olsun.
San
Kırmızı
bir kuştur soluğum
Kumral
göklerinde saçlarının
Seni
kucağıma alıyorum
Tarifsiz
uzuyor bacakların
Kırmızı
bir at oluyor soluğum
Yüzümün
yanmasından anlıyorum
Yoksuluz
gecelerimiz çok kısa
Dört
nala sevişmek lazım
C.S.
- 1957
Gidişini
öperek uyandırdım bu sabah ayrılığı.
Fırından
yeni çıkan bekleyişler satın aldım.
Kırmızı
mavi ekoseli yalnızlığımı serdim masaya.
Manzaraysa
ayrılığa sıfır!
İşte
herşey hazır.
acılarımla
iki lafın belini kırdık.
Yokluğunda
bir kuş sütü eksik.
Yalnızlığım
ve ben.
Seni
çok bekledik..
bir
çiçek duruyordu, orda, bir yerde,
bir
yanlışı düzeltircesine açmış;
gelmiş
ta ağzımın kenarında
konuşur
durur.
bir
gemi bembeyaz teniyle açıklarda,
güverteleri
uçtan uca orman;
aldım
çiçeğimi şurama bastım,
bastım
ki yalnızlığımmış.
bir
başına arşınlıyor bir adam mavi treni
keşke
yalnız bunun için sevseydim seni.
Resim : Fikret OTYAM
Bir
kadını ortadan ikiye böl…
Yarısı
annedir,
Yarısı
çocuk,
Yarası
sevgili
Yarası
Aşk.
Duyanlar
bunu bilmez
Görenler
anlamaz bunu !
Yarısı
rivayettir,
Yarası
gece.
Cemal
Süreya
Sesinde
ne var biliyor musun?
Bir
bahçenin ortası var,
Mavi
ipek kış çiçeği,
Sigara
içmek için,
Üst
kata çıkıyorsun.
Sesinde
ne var biliyor musun?
Uykusuz
Türkçe var.
İşinden
memnun değilsin,
Bu
kenti sevmiyorsun,
Bir
adam gazetesini katlar.
Sesinde
ne var biliyor musun?
Eski
öpüşler var,
Banyonun
buzlu camı,
Birkaç
gün görünmedin,
Okul
şarkıları var.
Sesinde
ne var biliyor musun?
Ev
dağınıklığı var.
İkide
bir elini başına götürüp,
Rüzgârda
dağılan yalnızlığını,
Düzeltiyorsun.
Sesinde
ne var biliyor musun?
Söyleyemediğin
sözcükler var,
Küçücük
şeyler belki,
Ama
günün bu saatinde,
Anıt
gibi dururlar.
Sesinde
ne var biliyor musun?
Söyleyemediğin
sözcükler var.
KANTO
!
Ben
nerde bir çift göz gördümse
Tuttum
onu güzelce sana tamamladım
Sen
binlerce yaşayasın diye yaptım bunu
Bir
bunun için yaptım
-Garson
bira getir
Garsonun
adı Barba
Ben
nereye gittimse bütün zulumlardı
Bütün
açlıklardı kavgalardı gördüğüm
Kötülüklerin
büsbütün egemen olduğu
Namussuz
bir çağ bu biliyorsun
-Garson
rakı getir
Garsonun
adı Hakkı
Sen
belki de bir resimsin ne haber
Kırmızı
bir Beykoz’un yanında duruyorsun
Yapın
bir de ağaç yapmış yanına
Dallarına
konsun diye kelimelerin
-Garson
şarap getir
Garsonun
hali harap
ÜSTÜ
KALSIN
Ölüyorum
tanrım
Bu
da oldu işte.
Her
ölüm erken ölümdür
Biliyorum
tanrım.
Ama,
ayrıca, aldığın şu hayat
Fena
değildir...
Üstü
kalsın...
AŞK
Şimdi
sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin
durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa
ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa
Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgiyeydi
ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
Bir
kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir
sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu
dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki
hiç olmamıştı
Oysa
kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda
senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullar
Şurda
da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle
düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki
Karakoy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar
gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü
iki kişiydik
Oysa
bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir
dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni
bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki
kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün
bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin
vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası
iyilik güzellik.
CEMAL
SÜREYA
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder